[row]
[col span=”1/4″ animate=”fadeIn”]st_hilarion_kalesi (1)[/col]
[col span=”1/4″ animate=”fadeInLeft” delay=”0.3s”]st_hilarion_kalesi (2)[/col]
[col span=”1/4″ animate=”flipInX” delay=”0.6s”]st_hilarion_kalesi (3)[/col]
[col span=”1/4″ animate=”flipInY” delay=”0.9s”]st_hilarion_kalesi (4)[/col]
[/row]

Kalenin günümüzdeki adı, Küdüs’ün Araplar tarafından ele geçirilmesinden sonra Mısır’dan Kıbrıs’a göçmen olarak gelen ve ömrünün son yıllarını ibadetle geçiren Aziz Hilarion’dan aldığı sanılmaktadır. Adaya gelen Hilarion 370 yılında kalenin durduğu yere başta kilise ve manastır inşa eder. Manastır ve etrafı Bizans İmparatorluğu zamanında, Kıbrıs’ı Arap Akınlarına karşı savunmak ve kontrol amaçlı güçlendirilir ve kaleye çevirilir. Kalenin alt kısmı deniz seviyesinden yaklaşık 660 metre, en tepesi ise 732 metre yüksekliktedir.

XIII. yüzyıl başında Kıbrıs’a gelen Lüzinyan kralları kaleye ilaveler yapmak suretiyle burasını hem askeri, hem de ikamet amaçlı kullanmışlar. Bu nedenle kale Bizans Dönemi’ne ait olmakla birlikte, çoğu kısımları Lüzinyan Dönemi’ne aittir. 1489 yılında Kıbrıs’ı işgal eden Venedikliler denizden uzak olan kaleyi savunma amacıyla kullanmayı gerekli görmediklerinden yıkıp terk etmişlerdir. St. Hilarion Kalesi yapı itibarıyla aşağı kısım, orta kısım ve yukarı kısım olmak üzere üç kısımdan ibarettir.

Aşağı kısımda, dış giriş kapısı, kalenin ana girişini koruyan ve etrafı duvarlarla çevrili Barbican denilen alan, kalenin ana giriş kapısı, toplanma alanı, su sarnıcı, köşe kulesi ve müze olarak kullanılan Lüzinyan Dönemi’ne ait yüksek kemerli ahır yapıları yer almaktadır. Orta kısma, Bizans ve Lüzinyan Dönemleri’ne ait duvarların bulunduğu geçilerek girilmektedir. Burada, X. yüzyıla ait Bizan Kilisesi, Kraliyet sarayı salonu ve geçiş holü, dam teras (Belveder), mutfak, mahzen (kiler), teras, XIII. Yüzyıl sonlarına kadar Kraliyet ailesi tarafından kışlık ikametgâh olarak kullanılan dört katlı Lüzinyan Kraliyet Sarayı, kışla ve Lüzinyan Dönemi su sarnıcı yer almaktadır.

Yukarı kısım, iki tepe arasında yer alıyor.Burada, Bizans Kulesi, mutfak ve servis yapılarının bulunduğu alan, Kraliyet Sarayı, XVI. Yüzyılda yapılmış ek odalar ile Lüzinyan Dönemi’ne ait Kraliçe penceresi, su sarnıçları ve Prens John Kulesi yer almaktadır.

Prens John, Kral Peter I’in kardeşi olup onu öldürenler arasında yer almıştır. Bu nedenle Peter I’in karısı Kraliçe Eleonora ondan intikam almaya karar verir. Bu nedenle ilki onun itimadını kazanmak için, Girne Kalesi’nde düzenlenen bir ayinde barışık kalacaklarına ant içerler. Eleonora Lefkoşa’ya ulaşır ulaşmaz prense bir mektup göndererek paralı Bulgar askerlerin kendisini öldürüp kaleyi ele geçireceklerini bildirir. Buna inanan Prens John, kalenin en yüksek kulesine çıkar ve Bulgar askerleri teker-teker kuleye çağırarak onları kuleden aşağıya atar.

Bunlardan sadece bir tanesi sağ kalır. Bu olan sonrasında kalede yalnız kalan prens John kraliçe Eleonora’nın Lefkoşa’daki sarayına gider. Orada birlikte edikleri yemekten sonra Eleonora kocasının kanlı gömleğini Prens John’a gösterir ve sırada hazır bekleyenler onu teker-teker bıçaklayaak öldürürler. Gözyaşları içinde cesedini önce evine götürürler, sonra da Lefkoşa’daki St. Dominic Kilisesi’ne gömerler.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında kale önemsiz kalır. Fakat, Milli Mücadele yıllarında (1963-1974) ‘Kartal Yuvası’ olarak adlandırılıp karargâh olarak kullanılır.